ENTROPİ
Entropi termodinamik yasalarının, yani ısı ile iş
yapma arasındaki ilişkiyi inceleyen yasaların ikincisinde tanımlanan ve her
şeyin yıprandığını söyleyen fen bilimleri yasasıdır.
İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler yaşlanır ve
ölür, eşyalar eskir, otomobiller paslanır ve evrendeki düzensizlik artar.
Düzensizlik arttıkça bir işe dönüşebilecek
enerji miktarı azalır ve bir işe dönüşemeyecek enerji miktarı, yani
entropi artar.
Örneğin bir düşük entropi maddesi olan bir odun
parçası yakıldığında yüksek entropi maddesine, yani karbondioksite ve
(enerji bakış açısına göre) diğer yararsız maddelere dönüşür, iş yapabilme
kapasitesine sahip mevcut enerjisi azalır ve entropisi artar.
Bir sistemin entropisinin artmaması ancak
tamamen kapalı ve izole olması halinde olabilir.
Açık sistemlerde entropi artar.
Örneğin soğuk bir odada kalan bir fincan sıcak
kahvenin sıcaklığı her zaman azalacak, dışarıdan enerji verilmediği sürece
de asla artmayacak ve sonuç olarak oda sıcaklığında dengeye ulaşacaktır.
Çünkü kahve fincanı tek başına kapalı ve
yalıtılmış bir sistem değildir.
Entropi Yasası, enerjiye dayalı her dönüşümde,
bir sistemin yararlı mekanik iş yapma kabiliyetinin bir bölümünü kaybettiğini
belirtir ve dışarıdan enerji verilmediği sürece bir süre sonra
sistemin çalışma potansiyelinin sıfırlanacağını söyler.
Bu kapsamda, doğal kaynakların çıkarılması, enerji
kullanımı, atıkların üretimi ve geri dönüşüm gibi ekonomi-çevre
etkileşimlerini analiz ederken entropi işe yarayan bir kavramdır.
Ekonomilerimize bakacak olursak, onların da yalıtılmış
sistemler olmadıklarını görürüz.
Dışarıdan enerji ve malzeme alıp atık ve ısı
üretiriz.
Yani ekonomilerimiz tüketim malları üretmek için
çevresindeki kömür ya da petrol gibi doğal kaynaklarda bulunan düşük
entropi maddelerini kullanır ve karbondioksit gibi yüksek entropi atıklarını ve
işe yaramayan ısıyı çevreye geri gönderir.
Bu açıdan baktığımızda, entropi kavramı
ekonomilerimizin çevresel kısıtlamalarını ve biyolojik ve fiziksel
sınırlarını anlamamıza yardımcı olur.
Ekonomik faaliyetlerimizi, sadece kaynak ve
enerji kıtlığı doğanın insan atıklarını ve kirleticilerini sindirme
kapasitesi değil, enerji dönüşüm süreçlerinin geri döndürülemezliği de
engeller.
Örneğin düşük entropiye sahip fosil
yakıtları kullanarak enerji üretmemiz, bu yakıtları yakma sürecinin
geri döndürülemez olması nedeniyle tek yönlü bir dönüşümü işaret eder ve
bu nedenle sürdürülebilir değildir.
Entropi bize, sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için
sistemin doğrusal değil, döngüsel olarak tasarlanması gerektiğini söyler.
Eğer siz ekonomik sisteminizi düşük entropi
maddelerini yüksek entropi maddelerine dönüştürme üzerine kurarsanız bir süre
sonra her şeyi tüketirsiniz ve elinizde sadece iş yapabilme yeteneği olmayan
yüksek entropi maddeleri kalır.
Fakat örneğin ekonomik sisteminizi güneş
enerjisi gibi harici ve neredeyse sonsuz bir kaynaktan gelen enerjiye
dayalı, kendi kendini yenileyebilen ve döngüsel bir şekilde
kurarsanız sistemin ömrü daha uzun olur.
Bunun yanında, başka bir açıdan bakıldığında, entropi
kavramının daha mikro-ekonomik ölçekte mühendisler ve yöneticiler için de firmaların
uzun ömürlü olmasında ve üretim süreçlerinin sürdürülebilir olmasında yol
gösterici olduğu görülebilir.
Örneğin atık ısıyı minimize eden verimli üretim
sistemleri tasarlanarak bir fabrikadaki üretimin verimli ve sürdürülebilir
olması sağlanabilir.
Fakat entropi kavramının bize öğrettiği en önemli şey, atık
üreten bir sistemin çalışmaya devam edebilmesi için mutlaka enerji veya
hammadde ile beslenmesi gerektiğidir.
Gerçek sürdürülebilirlik entropinin sıfır olduğu,
yani tamamen kapalı ve izole bir sistem içinde gerçekleşebilir.
Bu da ancak döngüsel
ekonomi ve sıfır atık ya da beşikten beşiğe gibi
yaklaşımlar ile mümkündür.
Hâlihazırdaki, atık üreten, lineer üretim biçimlerimiz
Entropi Yasası gereği hiçbir zaman tam anlamıyla sürdürülebilir olamayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder