İNAVASYON VE YENİLİK - 3
Sosyal
Sermaye
Sosyoloji
ve ekonomi çalışmalarının ortak ilgi alanıdır.
Bir
topluluğun birlikte olmasından kaynaklanan ekonomik değer ile ilgilenir.
Örneğin
sosyal ilişkilerin bir değeri olduğu söylenebilir.
Peki
bu değer nasıl ölçülür veya nasıl arttırılabilir, yönetilebilir, taşınabilir? Gibi
soruların cevaplarını arar.
Basitçe
fiziksel sermaye veya üniversite eğitimi (kültürel sermaye) bir değer
artışı sağlar.
En
basit anlamıyla bir işletmenin daha değerli olmasını, üretilen ürünün daha
değerli olmasını sağlar diyebiliyorsak, sosyal ilişkilerin de bir değeri
olduğunu kabul etmek gerekir.
Kavram
ilk olarak 1890’lı yıllarda Amerikan toplumunu inceleyen bir Fransız
sosyal bilimci olan Alexis de Tocqueville tarafından literatüre
kazandırılmıştır.
Yazara
göre, Amerikan toplumundaki şeffaflık ve açıklık, bireylerin toplumsal
gelişimlere daha fazla katkıda bulunmasına yardımcı olmakta ve başta
demokrasi olmak üzere çoğu alanda katılımı arttırmaktadır.
Tocqueville’den
sonra günümüze kadar çeşitli araştırmacılar konuyu değişik boyutları ile
ele almışlardır.
Kavramı
literatürdeki ismi ile ‘sosyal sermaye’ olarak ilk kullanan j. Coleman ve
teorisini günümüzdeki haline çok yakın bir şekilde ilk yazan D. Putman
olmuştur.
1950’lerin
ilk yarısından itibaren Tönnies ve Weber tarafından yayınlanan sosyal teoriler,
1960’lardaki toplumsal hareket teorisi tarafından devam ettirilmiş ve
sosyal sermaye kavramına yakın teoriler ortaya atılmıştır.
Mesela
1960 yılında Stein tarafından, bir çalışmasında aşağıdaki ifadelere yer
verilmektedir:
Kültürel
ve deneyimsel farklılıklar içere toplumların birlikte bulunmasının maliyeti,
hem toplumsal hem de bireysel seviyelerde belirli bir organizasyon bozukluğudur.
Buradaki
en önemli ifade, çeşitli toplum yapılarının, toplumsal maliyetler
getirdiğinin altının çizilmesidir.
Kavramın,
günümüzdeki halini anlamak için 2000’lerin başından itibaren yazılan makalelere
bakmak yeterli olacaktır.
Örneğin,
2010 sonrası çalışmalarda, kavramda ufak tanım farklılıkları oluşmuş ve
kenetlenmiş bir toplum için, toplumun genel bir güvene oturması, bireyin
ise seçimlerinde özgür olması ilkeleri ortaya atılmıştır.
Sosyal
sermayenin tanımında bulunan ve kavramın kapsadığı değerlerden birisi de sosyal
ağlardır.
Sosyal
ilişkilerin sosyal sermaye oluşumundaki etkisi, bireysel anlamda, faydacı,
işlevselci ve metdolojik bireyselci sonuçlar doğurabilmektedir.
Daha
basit bir ifadeyle, bir kişi edindiği sosyal sermayeyi kullanarak daha
fazla para kazanmak isteyebilir.
Bu
durumda örneğin çevresini kullanarak iş bulmak, veya bir ürün satışı, veya
baskı ve övme unsurlarını kullanabilir.
Bu
kullanım sosyal sermayenin paraya (sermayeye) dönüştürülmesi olarak görülmekle
birlikte, sosyal sermayedeki dengesizliği de gün yüzüne taşımaktadır.
Örneğin
coğrafi koşullar, sosyal izolasyon, kaynaklara sınırlı erişim gibi problemler
sosyal sermaye adaletsizliğini gündeme taşır.
Mesela
köyde yetişen birisinin şehirdekine göre sosyal sermaye birikimi ve
erişimi sınırlı olacaktır.
Sosyal
sermaye ile ilgili eleştirilen konular Portes tarafından şu başlıklarla
toplanabilir.
Sosyal sermaye oluşumu çevresindeki sosyal ağların
dışladığı bireylerin olumsuz durumu
Sosyal ağların bireyler üzerindeki sahiplik iddiası
Bireysel özgürlükler üzerindeki kısıtlamalar
Aşağıya doğru seviyelendirme ve topluluğu
şekillendirme
Sosyal
sermayenin yeni Tocqueville bakış açısına göre yorumlanması sonucunda bağlama
ve köprüleme kavramları ortaya çıkmıştır.
Varshney’in
Hindistan’daki etniklik konusunda yaptığı çalışmalar sonucunda etnikler-arası,
köprüleme ve etnikler-arası, bağlama kavramları çalışılmıştır.
Etnikler
arası bağların barışçı bağlar olduğunu ve etnik grup içindeki bağların ise
genellikle diğer etnik gruplar arasındaki bağlantılar için çok zayıf veya
hiç kullanılmadığını iddia etmektedir.
Ayrıca
sosyal gruplar arasındaki bağların sonuçlarını üç ana başlıkta toplar:
Bir topluluktaki iletişimin etnik hatlar üzerinden
kolaylaştırmak
Yanlış söylentileri engelleme, susturma
Yönetimin barış, adalet ve güven içerisinde görevini
yapmasını kolaylaştırması
Ayrıca
Putnam tarafından yazılan tek başına bowling isimli kitapta da geçtiği
gibi, sosyal sermaye, sıklıkla demokrasinin başarısı ve siyasi katılım ile
ilişkilendirilir.
Internet
üzerindeki sosyal ağlar ise sanal sosyal sermaye kavramını doğurmaktadır ve bu
sosyal sermayenin gelişimi izlendiğinde, sosyal paylaşımları iki grupta
incelemek mümkündür.
Birincisi
sosyal birliktelik içerisinde ve benzer düşünce yapısına sahip gruplar (aynı
etnik yapıdaki gruplara benzetilebilir) arası paylaşımlardır ki bu grup, daha
önce de bahsedildiği gibi toplumu bölen ve parçalayan
paylaşımlardan/mesajlardan oluşmaktadır.
Genelde
bu gruptaki mesajlar ve paylaşımlar birer kavga ve rahatsızlık sebebi olarak
döner ve sosyal ağların bölünmesine sebep olur.
Örneğin,
Facebook benzeri ortamlardaki arkadaşlıktan çıkarma veya takip etmeyi bırakma
gibi eylemlerin çoğunu başlatan bu şekildeki mesajlardır.
İkinci
grup ise, kültürler, görüşler ve etnik yapılar arasındaki mesajlaşma ve
bilgi paylaşımıdır ki bu da toplumu birleştiren etnikler arası ilişkilere
benzetilebilir.
Sosyal
sermayenin iki alt kaynağı bulunmaktadır.
Bunlardan
ilki vazife kaynağıdır.
Bu
kaynakta bireylerin toplumun zaman içerisinde kendilerine yüklemiş
oldukları değerleri kabullenerek bu değerlerin sorumluluklarını yerine
getirdiklerini görürüz.
Örneğin
toplumsal yardımlaşma, toplumun iyiliğine çalışma ve hatta faturalarını ödeme
eylemlerinin altında bu vazife duygusu vardır.
Bu
alt kaynaktan beslenen kişilerin toplum için yapılan bütün faydalı
faaliyetlerinin inandıkları doğrulara ve sevdiklerine faydalı olma arzusu olarak
görmek de mümkündür.
Bu
faydacı yaklaşıma göre toplum içerisindeki hayırseverlik, yardım ve
kurallara uyma gibi faaliyetler, bireyin sevdiklerini,ailesini veya sahip
olduklarını korumanın bir şeklidir.
İkinci
alt kaynak ise Marx'ın çalışmasına dayandırılabilir.
Marks
özellikle işçi sınıfı üzerinde yoğun bir şekilde çalışmış ve bu sınıfın
birlikte durma duygusunu incelemiştir.
Buna
göre işçi sınıfının kendisin bir grup veya topluluk olarak algılamasından doğan
ve yapılan faaliyetleri birbirinin iyiliği için algılaması farklı bir alt
kaynak oluşturmaktadır.
Coleman'ın
bu konudaki çalışmaları bu yaklaşımı biraz daha ileriye götürür ve
özellikle gençlik yıllarında insanların inandıkları veya düşündükleri yüzünden
yaşadıkları sıkıntıların insanları bir araya getirdiğini ve toplum
içerisinde kendinden tanımlı bir grup oluşturduğunu söyler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder