SİSTEM TEORİSİ
Sistem teorisi, disiplinlerarası bir
bilim olup incelenen bir sorunu veya olguyu bir sistem olarak
ele alan bilimsel ve düşünsel anlayıştır.
Organizmaları,
yapıları, örgütleri, mekanizmaları, doğal oluşumları bir bütün oluşturacak
biçimde birbirleriyle ve çevreleriyle ilişkili veya bağıntılı unsurlar dizisi
olarak inceler.
Değişik
oluşumları içindeki unsurları ve nitelikleri arasındaki ilişkiler topluluğu
olarak algılayan ve açıklayan bir yaklaşımdır.
Olayların,
durumların ve gelişmelerin incelenmesinde kullanılan bir bakış açısı bir
düşünce tarzı, bir metottur.
Sistem
yaklaşımı, olaylar ve olgular arasındaki ilişkilerin ve karşılıklı etkileşimini
inceleyerek analizlerde bulunur.
Sistem yaklaşımının tarihi
“Sistem”
bir kelime ve kavram olarak Sistem Yaklaşımı’nın ortaya çıkışından çok daha
eski dönemlerden bu yana kullanılmaktadır hatta bilimsel bir terim olarak da
zaten yerleşmiş durumdadır.
Örneğin
Danimarkalı astronom Tyco Brahe Güneş Sistemini inceleyerek tüm evrende geçerli
genel bir gökcisimleri sistem modelini tanımlamak ve tespit etmek için
uğraşmıştır.
Sistem
Yaklaşımı zaten var olan bu terim üzerinden 1900’lü yılların ilk yarısından
itibaren belirli bir bilimsel yöntem geliştirmeyi amaçlamış ve yalnızca sistem
örneklerini değil kavramının kendisini ele alarak incelemiş ve özelliklerini
tespit etmiştir.
Alman
filozof Friedrich Hegel tarafından bazı temel
kavramlar 1800’lü yılların sonunda oluşturulmuş olsa da çok fazla ilgi
çekmemiştir.
II. Dünya Savaşı patlak vermesinden önceki
yıllarından itibaren bilimsel konuların ele alınışına yeni bir bakış açısı
hakim olmaya başlamıştır.
Disiplinlerarası
ortak bir yöntem oluşturma amacı güden bu anlayış evrenin bütünü üzerinden Tümdengelim
yöntemini kullanarak her şeyin birbirine bağımlı olduğu fikrini başlangıç
noktası olarak görmüştür.
Ancak
elde edilen sonuçların Tümevarım ile doğrulanması gerektiği savunulmuştur.
Bütün
bunlara uygun olan kavramın ise “Sistem” olduğu öngörülmüştür.
Fizik
bilimindeki ilerlemeler ve teknolojideki gelişim ile de desteklenen ve bütün
bunların yanı sıra insanlık tarihinde eşine rastlanmayan bir topyekûn savaşın
yıkıcı etkilerinin dünyadaki en uzak çevreyi bile dikkate almak gerektiğini
göstermesi ve böylece dünyanın bütünsel olarak değerlendirilmesi ile pratik
olarak önemi anlaşılan bu yaklaşım yaygınlaşmıştır.
Bunun
sonucunda “Sistem Yaklaşımı” olarak bilinen bu yeni düşünce tarzı Avusturyalı
biyolog Ludwig von Bertalanffy’nin 1920’lerde başlattığı “Genel sistem teorisi”
bilim dünyasında dikkat çekmiştir.
Alman
felsefe ekollerinin savaş öncesi Almanca konuşulan komşu ülkelerdeki
(Avusturya, İsviçre) etkinliği bilimde yöntem arayışlarına katkı sağlamıştır.
Biyolojide
sistemlerin gözlemlenebilirliğinin pek çok bilim dalına nazaran daha kolay ve
belirgin olması bu yaklaşımın ilk kez bu alanda ortaya çıkışının önemli
nedenlerinden birisidir.
Bertalanffy
biyolojide uyguladığı sistem teorisini diğer alanlara da uygulamak istemiş ve
çeşitli disiplinler için ortak prensiplerin var olduğunu göstererek hepsine
uygulanabilecek genel bir analitik model geliştirmeye çalışmıştır.
Ayrıca Lotka tarafından 1930'ların başlarında
temel ilkeleri ve bağıntıları belirginleşmeye başlamış olsa da, ilk kez yazılı
metinlere geçişi ancak 2. Dünya Savaşı sonrasını bulmuştur.
Çünkü
Avusturya’nın Almanya’ya ilhak edilmesi ile birlikte bu alanda da bir duraklama
yaşanmıştır.
Matematikçi
Norbert Wiener 1948 yılında sistemlerin birleşimi üzerine bir yaklaşım
geliştirmiştir.
Genel
sistem teorisi, her türden sistemlere ilişkin yöntemlerin, sorunların,
ilkelerin ve genel kavramların tümünü içeren ortak bir yaklaşım oluşturmayı
amaçlamıştır.
Bu
yönüyle, bir teoriden ziyade metodolojik bir yaklaşım veya çalışma alanı olduğu
yönünde eleştiriler yöneltilmiştir.
Bu
sebeple sıklıkla “Genel Sistemler Araştırması” olarak da adlandırılmıştır.
Doğu literatüründe ise Arapça
"Nazariyet-ul Nizâm" olarak da bilinir ve bu tamlama "sistem
teorisi" manası taşır.
Von
Bertalaneffy genel sistem teorisinin sadece oluşturucusu değil, aynı zamanda bu
anlayışın yaygınlaştırılmasına dayalı bir hareketin ve bilimsel örgütlenmenin
başta gelen öncüsü ve organizatörüdür.
Genel sistem teorisinın özellikleri
Son
derece metodolojik prensipler içeren bu yaklaşım ilk dönemlerinde felsefi
temellerinin oluşturulmaya çalışılması ve mantık biliminin önermelerinden
yararlanması bakımından geniş kitleler tarafından anlaşılabilir olmaktan
uzaktır.
Ancak
özet olarak “her olayı belirli bir çevre içinde başka olaylarla ilişkili olarak
incelemenin olayları anlama, tahmin ve kontrol etme açısından geleneksel
yöntemlere göre daha etkin olduğu” ileri sürülmüştür.
Genel
olarak sistemlere ve bunların özel türlerine veya bağımsız alt sistemlerine ve
aralarındaki ilişkilere uygulanan modeller, ilkeler ve yasaların tespit
edilebileceği savunulmuştur.
Deneysel
olarak sistemler algılandıkları biçimde gözlenip incelenir ve daha sonra bu
gözlem sonuçları değerlendirilir.
Bütün bu
yöntem tespiti çalışmalarına rağmen Bertalanffy Sistem yaklaşımının bazı pratik
sonuçları da olduğunu öne sürmüş ve oluşturduğu yöntemi kullanarak ve basit
çıkarımlarda da bulunmuştur.
Bilim
adamlarının sistem yaklaşımından bihaber olarak, çevreden kopukluğu bir yaşam
biçimi olarak benimsediklerini ve bu nedenle bir kapsül içinde olduklarını ve
onları oradan çıkarmanın neredeyse imkânsız olduğunu belirtmiştir ve iddiaları
dönemin bilim dünyasında belirli düzeyde tepki ile karşılanmıştır.
Günümüzde
sistem yaklaşımı
Günümüzde
sistem yaklaşımı metodolojik bir alan olmaktan ziyade bir yöntem, bir bakış
açısı ve bir değerlendirme yöntemi olarak fen bilimlerinin yanı sıra eğitim,
psikoloji, sosyoloji, siyaset, ekonomi gibi sosyal bilimlerde de yaygın olarak
kullanılmaktadır.
Genel
sistemler teorisi birliği
1954'te
ilk olarak “Genel Sistemler Teorisi’ni Geliştirme Birliği” adıyla kurulan
organizasyon sonradan “Genel Sistemler Teorisi Birliği” adını almıştır ve
kamuya açıklanan amaçları başlıca şunlardır:
1. Çeşitli alanlardaki kanun,
model ve kavramlar arasında yapı benzerliklerini araştırmak ve bir alandan
diğerine gerekli transferleri gerçekleştirmek;
2. İhtiyaç duyulan alanlarda
ortaya çıkan teorik sistem modellerin yaygınlaştırılmasını ve geliştirilmesini
teşvik etmek;
3. Farklı bilim dallarında
çalışan uzmanlar arasında iletişimin artırılması sayesinde bilimde ortak genel geçer
bir modele ulaşmak.
Yani bu
kuruluş yaygınlaştırmaya çalıştığı sistem teorisini aynı zamanda bir yöntem
olarak benimsemiştir.
Dolayısıyla
bu teorinin bilinçli bir biçimde kullanılan ilk uygulamasını
gerçekleştirmiştir.
Sistem
yaklaşımı değişik alanlarda farklılaşarak bilim dallarına özgü ayrıntılar
belirginleşmeye başlamıştır.
Antropoloji
alanında Margaret Mead, sosyolojide Talcott Parsons ve Niklas Luhmann,
ekolojide Fritjof Capra, Yönetim bilimlerinde özellikle Beşinci Disiplin adlı
eseri ile Peter Senge, İnsan Kaynakları alanında Richard Swanson, Fizikte
Köhler, sistem yaklaşımının başlıca savunucuları olmuşlardır.
Teorinin günümüzdeki temel belirleyicileri
Sistem,
belirli parçalardan oluşan, bu parçalar arasında belirli ilişkiler olan, bu
parçaların aynı zamanda dış çevre ile ilişkili olduğu, bir amaca veya sonuca
ulaşmak üzere fiziksel veya kavramsal, birden çok bileşenin oluşturduğu
bütündür.
Başka bir
bakış açısıyla sistem, birbiriyle ilişkili küçük parçalardan oluşan, fakat
kendisi de daha büyük bir sistemin parçası olarak işlevde bulunan bir bütündür.
Sistem
içerisindeki bileşenler dinamik olarak birbirleri ile ilişkili veya
bağımlıdırlar.
Sistemin
dışında kalan öğeler, onun çevresini oluşturmaktadır.
Sistemde düzenli ve uyumlu bir işleyiş söz
konusudur.
Epistemolojik
açısından bakıldığında bu durum evrendeki düzenli işleyişin doğal bir
sonucudur.
Düzenli
ve uyumlu işleyişteki bir aksaklık veya uyumsuzluk bir soruna yol açar.
Bu
sorunun büyümesi ise krize dönüşür.
Örneğin
siyasal anlamdaki sistem krizleri veya ekonomik krizler gibi…
Sistem ve
çevre ilişkisi
Her
sistemde, enerjinin tükenmesi, faaliyetlerin bozulması, dengenin kaybolması,
karışıklık ve aksamaların belirmesi ve sonunda sistemin faaliyetlerinin durması
yönünde bir eğilim vardır.
İşte “entropi”
bu eğilimi ifade eden kavramdır.
Kapalı
sistemlerde entropi kuvvetlidir ve belirli bir süre sonunda sistemi durduran en
önemli faktördür.
Açık
sistemlerde entropi durdurulabilir.
Başka bir
deyişle, açık sistemler çevrelerinden aldıkları bilgi enerji ve materyal ile
entropinin etkilerini negatif hale getirebilir.
Dolayısıyla
açık sistemlerde negentropi (negatif entropi) vardır.
Bozulan
sistemin dengesini yeniden kurmak için gerekli önlemlerin alınması gerekir.
Entropi
kavramı doğrudan Fizik biliminden alınma bir terim olup “Termodinamiğin İkinci
Yasası” olarak da bilinmektedir.
Bu
prensibe göre evrende var olan her şey bozulma eğilimindedir.
Kendi haline bırakılan her şey eninde sonunda
enerjiye dönüşecektir.
Sistem
döngüsü
1. Girdiler: Sistemin amacını
gerçekleştirmek için dışarıdan alınan ve gerekli olan her tür malzeme, bilgi ve
insan kaynağı girdi olarak tanımlanabilir.
Örneğin bir üniversitenin
girdileri, öğrenciler, binalar, öğretim görevlileri, bilgi, para, vb. olabilir.
Bir sistemin çıktıları
başka bir sistemin girdileri olabilir.
Her sistemin girdisi, o
sistemin amacına uygun nicelik ve nitelikte olmalıdır.
Çıktı kalitesi için
girdinin kalitesi son derece önemlidir.
Üretim işletmeleri için bu girdi hammaddedir.
2. Süreç ve İşlemler: Sistemin
girdilerinin, amaçlar doğrultusunda işlendiği, biçimlendiği ve ürün durumuna
getirildiği bölümdür.
Sistemin en önemli öğesi
işlemlerdir ve tüm sistemlerin işlemleri vardır.
Örneğin selüloz
fabrikasının girdisi ağaç işlenerek kâğıt olur, daha sonra kâğıt işlenir kitap
olur.
Süreç doğru çalışmadığı zaman örgütsel
bozukluklar başlar.
3. Çıktılar: İşlemler
sonucunda ortaya çıkan ürünlerin tümüdür.
Eğer sistemin girdileriyle çıktıları arasında
farklılık oluşmamışsa sistemden söz edilemez.
Örneğin ilköğretim birinci
sınıf öğrencileri okuma yazmayı öğrenememişse sistem işlemiyor demektir.
Çıktılar, nicelik ve
nitelik bakımından sistemin amaçlarını ne derece fazla karşılıyorsa sistem o
kadar iyi işliyor demektir.
4. Geri bildirim (İng. “İngilizce: feedback”): Sistemin amacının
gerçekleşme derecesine bakılarak sistemin işleyip işlemediğini, işlemeyen
yanlarının neler olduğunu ve bunların nasıl giderileceğini belirlemek amacıyla
yapılan etkinliklerdir.
Geri bildirim sayesinde
sistem faaliyetlerini değerleme ve gerekirse ayarlama imkânını bulur.
Sistem teorisindeki akımlar
Sistemler
farklı ölçütlere göre farklı biçimlerde sınıflanmaktadır.
Üç farklı
sistem yaklaşımını bulunur.
Bu
yaklaşımlar aşağıdaki gibi özetlenebilir:
1. Parça-Bütün Yaklaşımı: Bu yaklaşıma göre
sistem, birbiriyle etkileşim içinde olan parçaların oluşturduğu bir bütün
olarak ele alınmaktadır.
2. Süreç Yaklaşımı: Bu yaklaşıma göre,
sistem belirli bir girdiyi işleyerek çıktıya dönüştüren bir süreç olarak ele
alınmaktadır.
3. Diyalektik Yaklaşım: Bu yaklaşıma göre iç
çelişkisi olan her şey bir sistemdir.
Diyalektik süreç
Tez + Antitez = Sentez bağıntısına göre işler.
Holizm
Holizm kavramı
Eski Yunanca bütün, tamam, tüm anlamlarına gelen “Holos” sözcüğünden türemiş
olup İngilizce “Whole” (bütün) kelimesi ile aynı kökenden gelmektedir.
Bu
yaklaşıma göre herhangi bir alanda (fizik, biyoloji, kimya, sosyoloji, ekonomi,
dilbilim, felsefe) bir doğal sistemin bütünü kendisini oluşturan parçalardan ve
alt sistemlerden farklı bir yapı oluşturur.
Örneğin
insan bağışıklık sistemi ve solunum sisteminden oluşsa da bunlarla
belirlenemez.
Kendisini
oluşturan sistemlerden bambaşka bir varlıktır.
Bütün
parçaların toplamından daha büyük bir etki yaratır (Sinerji).
Bu
anlayış Aristo’nun “bütün parçaların toplamından daha fazladır” sözü ile
özetlenebilir.
Sibernetik
Sibernetik yaklaşıma
göre mantık biliminde birbirine bağımlı olarak kullanılabilen ve birbirine
bağlı olarak sonuç doğuran önermeler dizisidir.
Örneğin
“Eğer evren en üst sistem ise, tüm her şey bir alt sistemdir” cümlesi mantıksal
bir sistemi özetler.
Mantıksal bir döngüyü özetleyen “Algoritma”
şemaları da yine bir sistemi temsil ederler.
Sibernetiğin
kökenini oluşturan Sembolik Mantık üzerine ilk sistemli çalışma Leibniz
tarafından yapılmıştır.
Ancak
asıl olarak terimin de oluşturucusu olan Norbert Wiener tarafından
geliştirmiştir.
Tüm
canlılar ve makinalarla ilgili bir kontrol ve iletişim teorisi geliştirilmeye
çalışılmıştır.
Bu yaklaşıma göre, sistem belirli bir girdiyi
işleyerek çıktıya dönüştüren bir süreç olarak ele alınmaktadır.
Sibernetik canlı ve cansız tüm karmaşık
sistemlerin denetlenmesini ve yönetilmesini, yapılarını araştıran inceleyen
bilim dalıdır.
Bu
sistemler mekanik, fiziksel, biyolojik, düşünsel ve sosyal olabilir.
Yapısalcılık
(strukturalizm) ve yapısalcı teoriler
Ferdinand
de Saussure ve Levi Strauss tarafından geliştirilen Yapısalcılık teorisi farklı bilim
dallarında uygulanmış ve yine sistem yaklaşımının gelişimine doğrudan veya
dolaylı olarak katkılarda bulunmuştur.
Tarihsel
olarak Sistem yaklaşımından daha önce ortaya çıkan Yapısalcılık ilerleyen
dönemlerde sistem teorisindan etkilenmiştir.
Yapısalcılık
da bir sistem öngörmekle beraber en basit biçimiyle izah edilecek olursa sistem
teorisinin iç içe geçmiş alt ve üst birimler modellemesine karşın yapısalcı
yaklaşımlarda üst üste eklemlenen veya peş peşe gelen birimler öngörülmektedir.
Dolayısıyla aşağıda yer alan taban olmadan
üzerine yeni bir şey ilave edilmesi veya öncelenen bir olgu olmadan sonrakinin
gelebilmesi mümkün değildir.
Altyapı
ve Üstyapı gibi kavramlar bu anlayışın bir sonucudur.
Buradaki
en geleneksel örnek yapısalcılığın bir eve temel, zemin kat, üst katlar ve çatı
olarak bakarken, sistem yaklaşımının su tesisatı, elektrik tesisatı,
kanalizasyon tesisatı, asansör tertibatı, anten hatları, hatta evlerde yaşayan
ailelere bir alt sistem olarak yaklaşmasıdır.
Dolayısıyla
yapısalcılığa göre evin temeli olmadan birinci katı asla olamayacağı gibi diğer
tesisatlarda kurulamaz.
Ancak
sistem yaklaşımı su tesisatı olmayan bir evin var olabileceği ancak bu durumun
çeşitli sorunlar doğuracağı sonucuna ulaşır.
Hatta
temeli olmayan bir yapı bile kurulabileceğini ve bunun kısa bir süre de olsa
ayakta kalabileceğini dikkate alır.
Yani
sistem yaklaşımı bağımlılık ilişkisinin zorunluluğundan ziyade derecesine
odaklanır.
Disiplinlerarası
yaklaşım
Hem genel
sistem teorisinin tüm disiplinlere uygulanabilmesi hem de bazı bilim dallarının
birbirleriyle kesin olarak ayrılamaması, disiplinlerarası yaklaşımın gündeme
gelmesini sağlamıştır.
Bu
gelişim, çeşitli bilimlerin doğmasına ve bilim alanlarının alt bölümlere
ayrılarak uzmanlaşmanın artmasına neden olmuştur.
Disiplinlerarası
yaklaşımda, sistem içindeki sorunlara değişik fikirlerle çözüm arama söz
konusudur.
Örgütler ve sistem teorisi
Sistem
Yaklaşımı yönetsel birimlerinin birbirleri ile olan ilişkilerini ve bu
ilişkilerin niteliklerini incelemeyi, belirli bir birimdeki gelişmelerin diğer
birimler üzerindeki etkilerini araştırmayı; kısacası yönetim olaylarını başka
olaylarla ve dış çevre şartları ile ilişkili olarak değerlendirmeyi bir yöntem
olarak benimser.
Her olayı
belirli bir çerçeve içinde, başka olaylarla ilişkili olarak incelemenin,
olayları anlama, tahmin etme ve kontrol etme açılarından daha etkili olduğu
öngörülerek “bütüncü” görüşün yönetim konularına uygulanması ile yönetimde
Sistem Yaklaşımı ortaya çıkmıştır.
Klasik
yönetim anlayışları örgüte önem veren bir bakış açısına önem vermişlerdir.
Bu açıdan
bakıldığında bütünsel olarak bakıldığında Sistem Yaklaşımı ile klasik
yaklaşımlar arasında örgüte verilen önem noktasında bir çelişki görülmez.
Çünkü
örgütün kendisi asıl sistemi oluşturmaktadır.
Fakat
burada bir üst sistem olarak çevrenin dikkate alınması gerekliliği bulunurken
Klasik teorilerde çevre konusuna yeterince önem verilmemiştir.
Yine
insanı dikkate almayan Klasik yaklaşımların aksine Sistem Yaklaşımı hem birey
olarak hem de gruplar halinde insanı dikkate almayı zorunlu kılar.
Örneğin
informel gruplar, sendikal örgütlerin kurum içi yapılanmaları, çalışma
takımları, yönetim birimlerindeki ve alt bölümlerinde çalışanların hem mekan
hem de statü olarak konumlanmaları Sistem açısından önem arz eder.
Çünkü
bunların hepsi sistem içindeki alt sistemler veya birimlerdir.
Neoklasik
Teorilerde ise insan merkezli bir yaklaşım söz konusu iken, örgüt hiç dikkate
alınmamıştır.
Bu açıdan
sistem yaklaşımı ile aralarında önemli bakış açısı farklılığı söz konusudur.
Sistem yaklaşımının terminolojisi ile ifade
edilecek olursa Neoklasik görüşlerde alt sistemler (insan ve gruplar, onları
motive eden faktörler) dikkate alınırken üst sistem üzerinde hiç durulmamıştır.
Bu da
Sistemci görüşler açısından son derece eksik bulunur.
Çünkü
Tümdengelim yöntemi ile de belirli ortak noktalar içeren Sistem anlayışının
belirleyici özelliklerine bütünü anlamadan parçaları değerlendirebilmek mümkün
değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder